Ceza ve Rücu Davaları Arasındaki İlişki Yargıtay Kararı

Bunu Paylaş:

Hukuk hakiminin ceza mahkemesince saptanan maddi olaylarla bağlı olup, orada belirlenen kusur oranlarıyla bağlı olmadığını ortaya koyan, iş kazaları sonucunda açılan hukuk ve ceza davaları arasındaki ilişkiyi belirleyen bir yargıtay kararı. İş kazası durumunda, ceza davası sonucu hüküm giyenlere rücu davasında bir miktar kusur verilmesinin yasal gereklilik olduğu belirtilmiş.




10. Hukuk Dairesi 2018/776 E. , 2018/2209 K.

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :İş Mahkemesi

Dava, iş kazası sonucu vefat eden Bağ-Kur sigortalısının hak sahiplerine bağlanan gelirlerin 1479 sayılı Kanunun 63’ncü maddesi uyarınca tazminine karar verilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde bir kısım davalılar yönünden davanın kabulüne, bir kısım davalılar yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili ve davalı … Belediyesi Başkanlığı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava, dava dışı … isimli şahsa ait proteknik malzeme üretimi yapılan “… Plastik” unvanlı işyerinde meydana gelen patlama neticesinde , Bağ-Kur sigortalısı … ‘nun vefatı sonucu oluşan Kurum zararının, davalılardan rücuan tahsili istemine ilişkin olup, Mahkemece; … . Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/397 Esasında açılan kamu davası sonucunun kesinleşmesi beklenilmeksizin alınan kusur raporları doğrultusunda karar verildiği anlaşılmıştır.
Kusur tespiti için, mahkemece aldırılan hükme esas rapora göre de; dava dışı … %75, davalı … Belediyesi %15, davalı … Büyükşehir Belediye Başkanlığı %10, diğer davalıların ve kazalı sigortalının kusursuz olduğu belirlenmiştir.



Borçlar Kanununun, Ceza Hukuku ile, Medeni Hukuk arasında münasebet başlıklı 53. maddesine göre, “Hakim, kusur olup olmadığına … karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamıyla bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” Bu hükümden çıkan genel sonuç, hukuk hakiminin genelde ceza mahkemesinden verilen “hükümlülük” kararı ile bağlı olmasıdır. Şüphe yoktur ki, bu
kararın “kesin nitelikte” bir karar olması gerekir. Bu durumda, halledilmesi gereken sorun, bağlılığın kapsamının ne olması gerekeceğidir. Başka bir anlatımla, ceza mahkemesinin kesinleşen hükümlülük kararında, öncelikle maddi olguların saptanması, bu olgulara bağlı olarak suç teşkil eden bir fiilin, yada, kusurlu hareketin var olup olmadığı, varsa, kusurun derecesi ve bunun sonucunda doğan zarar miktarının ne olduğu söz konusudur. Saptanacak maddi olgulara göre, ceza mahkemesince kusurun varlığı kabul edildiğinde, “bu kusurun” suç teşkil edip etmeyeceğinin taktirinin, Ceza Hukukunun mesuliyete ilişkin esas ve ilkeleriyle yapılabileceği ortadadır.
Diğer taraftan, saptanacak her kusurlu hareketin hukuki yönden sorumluluk gerektirdiği de söylenemez. Giderek, Ceza Hukuku yönünden suç teşkil etmeyen “kusur” halinin, genel anlamda Medeni Hukuk yönünden sorumluluğu gerektirebileceği de açıktır. Bu nedenle; hukuk hakiminin “…kusur mevcut olup olmadığına …” karar verebilmesi için ceza hükmü ile bağlı olmayacağı ilkesinin sebebi ortadadır. Bu ilkenin tabii sonucu olarak da, kusur derecesinin takdiri ve bundan doğacak “… zarar miktarının tayini…” hususlarında da hukuk hakiminin ceza mahkemesi kararı ile bağlı olmayacağı ilkesinin nedeni yasada kabul edildiği şekilde açıktır.
Ne var ki, ceza mahkemesi, kendine has usuli kurallar nedeniyle, hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, ceza mahkemesinde saptanacak maddi olayın yargısal bir kararla saptanmış olması gerçeğinin hukuk hakimini de bağlaması gerekir. Bu hal, Kamunun yargıya olan güveninin korunmasının bir gereği olduğu gibi, söz konusu Borçlar Kanununun 53. maddesinde öngörülen kuralında doğal bir sonucudur. Nitekim, bu husus Yargıtayın yerleşmiş ve kökleşmiş görüşleri ile de, kabul edilmiş bulunmaktadır. Şu halde, hukuk hakimi ceza mahkemesince saptanan maddi olaylarla bağlı olup, orada belirlenen kusur oranlarıyla bağlı değildir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde; ileride açılabilecek rucü davalarına yönelik sorumluların belirlenerek uyuşmazlığın kesin olarak çözümlenmesine yönelik olarak, mahkumiyet kararı alan kişilere davaya konu iş kazasında bir miktar kusur verilmesi yasal gereği bulunduğundan, … . Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/397 Esasında açılan kamu davası sonucu beklenilerek, tazminat dosyalarından alınan kusur raporlarıda gözönüne alınarak, kusur oranının belirlenmesi için iş kazasının meydan geldiği alanda (iş güvenliği) uzman olan bilirkişilerden oluşacak kuruldan alınacak rapor sonrası yapılacak değerlendirme sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.


5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 39. maddesinde; “Üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malül veya vazife malülü olan sigortalıya veya ölümü halinde hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurum zarara sebep olan üçüncü kişilere rücu edilir” düzenlemesi getirilmiş ise de, söz konusu düzenlemenin anılan kanunda, yürürlüğü öncesinde gerçekleşen olaylardan kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi kuralı karşısında davanın yasal dayanağı 1479 sayılı Kanunun 63 ve 70. maddeleridir.
1479 sayılı Kanunun 70/2 maddesinde; bu kanuna dayanılarak Kurumca açılacak rücu davalarının 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu öngörülmüş olup, zaman aşımına ilişkin bu hüküm, “özel hüküm” niteliğini taşımakla genel hükümlere göre öncelikle uygulanması gerektiğinden, Borçlar Kanununun 60. ve 2918 sayılı Kanunun 109. maddelerinin uygulanma olanağı yoktur.
Mahkemece, yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda inceleme yapılarak elde edilecek sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum vekili ve davalı … Belediyesi Başkanlığı’nın bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan …’na iadesine, 19.03.2018 gününde oybirliği ile karar verildi.