İş Güvenliği Uzmanı Cezai Sorumluluğu

Bunu Paylaş:

İş Kazası sonucunda ölüm veya yaralanma halinde alınmayan iş sağlığı ve güvenliği önlemleri ile ilgili cezai sorumluluklar

 

İş kazası veya meslek hastalığı sonucu çalışanın yaralanması veya ölümü halinde, kusuru saptanan işverenlerin Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre cezalandırılması söz konusu olabilir.

Yaşanacak bir iş kazasında, sorumlular ölüm veya yaralanma suçlarından taksirle sorumlu tutulabileceği gibi, bilinçli taksir veya olası kast ile de sorumlu tutulabilirler. (YİĞİT, Onur, Yargıtay Kararları Işığında İş Kazalarının Ceza Hukuku Yönüyle İrdelenmesi, Yargıtay Dergisi, C. 41, S. 3, Temmuz 2015, s. 112.)

Ceza huku­kunda sorumluluğun temel koşulu davranışın iradi olarak gerçekleştirilmesi ve kişinin bu davranışta kusurlu bulunmasıdır. (YİĞİT, Yargıtay Kararları Işığında İş Kazalarının Ceza Hukuku Yönüyle İrdelen­mesi, s. 113.)

Suç ve cezaların şahsiliği ilkesi de bu sonuca götürmektedir. Türk Ceza Kanunu’nun 20. maddesinde şahsilik ilkesi hüküm altına alınmıştır:

Şahsilik İlkesi

Ceza sorumluluğunun şahsiliği




Madde 20- (1) Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.

(2) Tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Ancak, suç dolayısıyla kanunda öngörülen güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar saklıdır.

Özel hukuk anlamında bir kimse kusursuz da olsa meydana gelen zarardan sorumlu tutulabilirken ceza hukukunda failin meydana gelen sonuçtan sorumlu tutulabilmesi için kusurlu olması gerekir.

 

Kusur ve Taksir

Kusur, suç oluşturan bir fiilin kusur yeteneği bulunan bir kimse tarafından bilerek ve isteyerek (kasten) veya en azından bilerek (taksirle) işlenmesi olarak tanımlanabilir.(YİĞİT, Yargıtay Kararları İşığında İş Kazalarının Ceza Hukuku Yönüyle İrdelen­mesi, s. 114.)

Ceza hukuku bağlamında kusur kast ve taksir olarak ikiye ayrılmaktadır.

Ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan iş kazası veya meslek hastalığı ile ilgili Türk Ceza Kanunu bağlamında suç çoğunlukla taksirle  gerçekleşmektedir. Taksir Türk Ceza Kanunu’nun 22. maddesinde şu şekilde tanımlanmıştır:

Taksir

Madde 22- (1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır.

(2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.

(3) Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.

(4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.

(5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.

(6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.

 

Buna göre, taksir öngörülebilir ve ön­lenebilir hukuka aykırı bir neticeyi öngörmek ve önlemek hususunda, gerekli dikkat ve özenin ihmal edilmesidir. Taksirle ölüme neden olma suçu, ‘Hayata Karşı Suçlar’ bölümünde Türk Ceza Kanunu Madde 85’te, yaralama ise Madde 89.’da düzenlenmiştir. Bu durumda işveren, çalışanın ölmesi veya yaralanması sonucunda, Türk Ceza Kanunu Madde 85 ve 89 uyarınca  taksirle öldürme veya taksirle yaralama suçlarından yargılanabilecektir.

Taksirle öldürme

Madde 85- (1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 

Taksirle yaralama

Madde 89- (1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;

a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,

b) Vücudunda kemik kırılmasına,

c) Konuşmasında sürekli zorluğa,

d) Yüzünde sabit ize,

e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,

f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,

Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.

(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;

a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,

b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,

c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,

d) Yüzünün sürekli değişikliğine,

e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,

Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.

(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(5) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/5 md.) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz.

Taksirli Suçun Unsurları

Yüksek mahkeme kararlarına ve yerleşik uygulamaya göre taksirli suçun unsurları şunlardır:

  1. Fiilin taksirle işlenebilen bir fiil olması: Sadece kasten işlenebilen fiiller ve kanunda açıkça fiilin taksirli halinin cezalandırılmadığı suçlar, taksirli suç kategorisine girmez.
  2. Hareketin iradiliği: Fail, yaptığı hareketi kendi özgür iradesiyle yapmalıdır. Taksirli tüm suçlarda, kasten işlenen suçlarda olduğu gibi fiili işleyenin irade özgürlüğü olmalıdır. Örneğin, yüksek miktarda alkol alarak, alkollü araç kullanan sürücü bu davaranışları kendi özgür iradesiyle seçmiştir. Bu nedenle işlediği taksirli suç nedeniyle sorumlu olacaktır.
  3. Neticenin iradi olmaması: Fail, suçun oluşumuna neden olan hareketi kendi iradesiyle yapmasına rağmen, hareket neticesinde oluşan sonucun meydana gelmesini istememelidir. Neticenin istenmemesi, taksirli suçları kasıtlı suçlardan ayıran en önemli özelliktir. Fail neticenin meydana gelmesini de istiyorsa, artık taksirli suç değil, kasten işlenen bir suç vardır. Örneğin, alkollü araç kullanan bir kişi, neticeyi bilerek ve isteyerek arabayla herhangi bir kimseyi öldürmeye kalktığında, fail taksirli suç hükümlerine göre değil, kasıtlı suç hükümlerine göre yargılanacaktır.
  4. Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması: Failin yaptığı hareketle sonuç arasında mutlaka sebep-sonuç ilişkisi olmalıdır.
  5. Neticenin öngörülebilir olması: Taksirli bir suçtan bahsedebilmek için neticenin öngörülebilir olması gerekir. Fail neticeyi öngörmesine rağmen taksirli fiili işlemeli, ancak meydana gelen neticenin oluşmasını istememelidir. (https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/taksirle-adam-oldurme-olume-neden-olma-sucu.html)

Zararlı neticenin, failin hareketinin mağdurun ya da üçüncü bir kişinin hareketiyle birleşmesi sonucunda meydana geldiği durumlarda, taksirle sorumluluk koşullarının bulunup bulunmadığının belir­lenmesi açısından neticeye kimin sebebiyet verdiği, failin iradi hareketiyle netice arasındaki nedensellik bağının kesilip kesilmediğinin saptanması ge­rekmektedir. Mağdur ya da üçüncü kişinin hareketinin ya da bir başka nedenin neticenin tek sebebi olduğu veya zararlı neticenin yalnızca bu kişilerin kusurlu hareketlerinden kaynaklandığı durumlarda, failin hareketiyle netice arasında­ki nedensellik bağının ortadan kalktığı kabul edilmelidir. Buna karşılık, failin kusurlu hareketine mağdur ya da üçüncü bir kişinin kusurlu hareketinin eklen­diği ve neticenin çeşitli kusurlu hareketlerin birleşmesinden meydana geldiği hallerde, nedensellik bağı kesilmeyip (Türk Ceza Yasası m. 40’a göre taksirli suçlarda iştirak ilişkisi de söz konusu olmadığından) Türk Ceza Kanununun m. 22/4- 5 hükümlerine göre, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olacaktır. ( DEMİRCİOĞLU, KAPLAN İş Sağlığı ve Güvenliği Hukuku, İstanbul 2016)

Bilinçli Taksir

Türk Ceza Kanunu Madde 22’ye göre kişinin öngördüğü neticeyi isteme­mesine karşın, neticenin meydana gelmesi hali bilinçli taksir olarak tanımlan­makta ve taksirle öldürme veya yaralama suçlarının bilinçli taksirle işlenmesi durumunda suça ilişkin cezanın üçte birden yarısına kadar arttırılabileceği ön­görülmektedir. Yukarıda belirtilen suçlar için öngörülen cezalar, Türk Ceza Kanunu Madde 50’ye göre adli para cezasına çevrilebilir. Ancak, suçun bilinçli taksirle işlenmesi durumunda (kısa süreli hapis cezaları hariç olmak üzere) öngörülen ceza adli para cezasına çevrilmez.

Bilinçli taksir, öngörüldüğü halde istenme­yen neticenin gerçekleşmesine iradi bir hareketle neden olunmasıdır. Bura­da öngörülebilirlik, kişinin özellikleri dikkate alınarak saptanmalıdır.

Bilinçli taksirle adam öldürme haline bazı örnekler;

  • Hastanın ameliyat edilmesi sırasında hemşirenin doktora kullanılmış ameliyat malzemesi vermesi, doktorun da daha önce kullanıldığını bile bile ameliyat sırasında bu malzemeleri kullanması neticesinde hastanın ölmesi bilinçli taksirle adam öldürme suçunu teşkil eder. Bu somut durumda hem hemşire hem doktor bilinçli taksirle adam öldürme suçu nedeniyle cezalandırılır. Çünkü, hem hemşire hem doktor kullanılmış malzemenin enfeksiyon vs. gibi nedenlerle ölüme neden olacağını biliyor, ancak hastanın ölmesini istemiyor. Hemşire ve doktor, ölüm sonucunun gerçekleşebileceğini “öngördükleri” için genel taksirle değil, bilinçli taksirle adam öldürme suçu hükümleri gereği cezalandırılır.
  • Yüksek oranda alkol aldığı halde araba sürerek trafik kazası neticesinde ölüme neden olan şahıs, fiili bilinçli taksirle işlediğinden faile bilinçli taksir hükümlerine göre ceza verilir. Çünkü, fail yüksek alkol alarak araç süren bir kimsenin ölüme neden olabileceğini öngörmesine rağmen arabayı sürmüştür.
  • Kırmızı ışıkta geçerek trafik kazası neticesinde bir kimsenin ölümüne neden olan kişi bilinçli taksir hükümlerine göre sorumlu olur. Fail, kırmızı ışıkta geçtiğinde trafik kazası neticesinde ölüme neden olabileceğini öngörmesine rağmen fiili işlemektedir. (https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/taksirle-adam-oldurme-olume-neden-olma-sucu.html)

 

İşveren Vekilinin Sorumluluğu

İş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmaması nedeniyle, iş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölüm veya yaralanma meydana gelmesi durumunda, Türk Ceza Kanunu Madde 85 ve 89 uyarınca taksirle öldürme veya yaralamadan doğan sorumlulukta cezai sorumluluk sadece işveren için değil, işveren vekilleri için de geçerlidir.

Doğaldır ki, işveren vekili sıfatıyla çalışan ve işyerinde iş sağlığı ve gü­venliği organizasyonunda görev alan kişiler yukarıda anılan suçlardan ötürü (kendi ihmal veya özensiz davranışları bulunması koşuluyla) cezai sorumlu­lukla karşılaşabilir. (SÜZEK, İş Hukuku, s. 936-937; DEMİRCİOĞLU, İş Güvenliği Uzmanlığı, s. 104.)

Şöyle ki, Yüksek Mahkemenin işveren vekilinin sorumluluğu ile ilgili bir kararı şu şekildedir:

… işverenin, işyerinde iş sağlığı ve güvenliği için gerek­li önlemleri alma, bu önlemlere uyulup uyulmadığını denetleme, işçileri yaptıkları işlerinde karşı karşıya oldukları mesleki risklerle uyulması ge­rekli sağlık ve güvenlik tedbirleri hususunda eğitime tâbi tutma, yasal hak ve sorumlulukları noktasında bilgilendirme konularında yükümlülük­leri bulunmaktadır. İşverenin işyerinden sorumlu bir vekil görevlendirdiği durumlarda ise işveren vekilinin bu yükümlülüklerden sorumlu olacağı izahtan varestedir. 30.06.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6331 sayılı iş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasında, işveren adına hareket eden, iş ve işyerinin yönetiminde görev alan iş­veren vekilinin işveren sayılacağı açıkça vurgulanmış; ‘işverenin genel yükümlülüğü’başlıklı dördüncü maddesinde de, işveren veya vekillerinin yükümlülükleri, 4857 sayılı iş Kanunuyla İşçi Sağlığı ve iş Güvenliği Tü­züğünün ilgili maddelerinde hüküm altına alınan yükümlülüklere benzer şekilde düzenlenmiştir.
(Yargıtay CGK, 31.03.2015, 2013/12-654 E., 2015/75 K„ 18.11.2014, 2014/12- 179 E., 2014/499 K., )

 

İş Güvenliği Uzmanı ve İşyeri Hekimlerinin İş Kazaları ve Meslek Hastalıklarına Neden Olmaları Halinde Cezai Sorumlulukları

İş güvenliği uzmanının ve işyeri hekiminin cezai sorumluluğu üzerinde en çok tartışma yaşanan konulardan biridir. Öğretide de bu konuyla ilgili farklı görüşler bulunmaktadır:


  • Alman hukuk sisteminde cezai sorumluluk işveren ve işveren vekil­leri için söz konusu olup, iş güvenliği uzmanı da işveren vekili sıfatını taşıdığı için cezai yaptırım bunlara da uygulanabilir. (Ayrıntılı bilgi için bkz. RICHARDI. R, WLOTZKE, O, Münchener Handbuch zum Arbeitsiecht, Band 2 lndividualarbeitsrecht II, 2. Auflage, München 2000, s. 2005 vd.)
  • Alman hukukunda ( Ayrıntılı bilgi için bkz. RICHARDI. R, WLOTZKE, O, Münchener Handbuch), iş güvenliği uzmanı işletmenin iş güvenliği ve tek­niği konusunda işverene ve işletmenin diğer yöneticilerine danışmanlık yapar, alınacak önlemler konusunda onlara destek olur. Bu görevini yerine getirir­ken de, mesleki bağımsızlığını korur, talimat almaz. İş güvenliği uzmanı gö­revini doğrudan işletme müdürüne bağlı olarak yürütür. İşletme müdüründen kastedilen ise işletmeyi yönetmekle görevlendirilmiş kişilerdir. Öte yandan işletme müdürüne doğrudan bağlılık­tan amaçlanan, iş güvenliği uzmanının işletme içerisinde var olan, yukarıdan aşağıya inen salt çizgisel nitelikteki bir alt üst ilişkisi şeklindeki yönetimsel yapıda görev alması değil, tersine yönetsel yapıda alt-üst ilişkisinde bir “kur­may” gibi iş görmesidir.( DEMİRCİOĞLU, KAPLAN İş Sağlığı ve Güvenliği Hukuku, İstanbul 2016)

 

  • Diğer bir görüş (BAŞKAN, Esra, İş Güvenliği Uzmanı Çalıştırma Yükümlülüğü ve Uzmanların İş Kazası ve Meslek Hastalıklarından Sorumluluğu, Çimento İşveren Dergisi, C. 28, S. 4. Temmuz 2014, s. 29.)( ÖZDEMİR, İş Sağlığı ve Güvenliği Hukuku, s. 629.), iş güvenliği uzmanlarının (ayrıca bir görevlendirme yapılmadık­ça) işveren vekili olarak kabul edilmesine ve bu suretle cezai sorumluluk altı­na alınması karşı çıkmakta ve bunu tehlikeli görmektedir.

Suç ve cezaların şahsiliği ilkesi gereğince, zararlı sonucun doğmasına kusuruyla sebebiyet veren herkes ceza davasında sanık olarak yargılanabilir. Bu nedenle, iş güvenliği uzmanla­rı ve işyeri hekimlerinin de, yasal yükümlülüklerini ihmal ederek, iş kazası veya meslek hastalığına sebebiyet verdiklerinde, kusurları oranında cezai sorumluluk altında olmaları doğaldır.

İş kazası neticesinde taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan soruşturma yürüten savcılık, iş güvenliği uzmanlarından bir veya birden fazla bilirkişi raporu alarak iş kazasının meydana gelmesinde kimlerin ne ölçüde kusurlu olduğunu tespit eder. İş kazasının meydana gelmesinde kusurlu olanlar hakkında taksirle ölüme neden olma suçu işledikleri iddiasıyla dava açılır. Uygulamada işveren büyük şirketler, iş güvenliğinden sorumlu müdür tayin etmekte, iş kazaları meydana geldiğinde şirket ortakları değil, sorumlu müdürler iş kazası sebebiyle taksirle ölüme neden olma suçundan yargılanmaktadır. Örneğin, büyük bir inşaat firması inşaat alanından sorumlu bir şantiye şefi atamakta, meydana gelen iş kazaları neticesinde taksirle ölüme neden olma suçundan da bu şantiye şefleri yargılanmaktadır.

Her şirketin özelliğine ve faaliyet alanına göre iş kazası nedeniyle taksirle ölüme neden olma suçundan sorumlu kişi tespit edilmelidir. Örneğin, toplu yemek şirketlerinde üretim sorumlusu gıda mühendisi; elektrik üreten şirketlerde sorumlu elektrik mühendisi; inşaat şirketlerinde inşaat alanından sorumlu şantiye şefi veya iş güvenliği sorumlusu olan kişiler, iş kazası sebebiyle taksirle ölüme neden olma suçundan yargılanabilirler. Sorumlu müdürün uyarılarına rağmen, şirket, iş güvenliği için gerekli önlemleri alamamış ise, şirket ortaklarını veya yöneticilerini de iş kazası nenedeniyle taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan sorumlu tutmak mümkündür. (https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/taksirle-adam-oldurme-olume-neden-olma-sucu.html)

Bu görüşlerden, iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekiminin cezai sorumluluğu ile ilgili olarak,öncelikle  kusuru bulunup bulunmadığı ve kusur ile zararlı sonuç arasında illiyet bağı (neden sonuç ilişkisi) bulunup bulunulmadığının tespit edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. İş Güvenliği Uzmanı ve İşyeri Hekimi açısından kusur değerlendirilirken, gerekli özeni göstererek işletmede iş sağ­lığı ve güvenliğine ilişkin tehlikeleri belirleme ve bunların önlenmesine ilişkin uzmanlık gerektiren önerilerde/bildirimlerde bulunma yükümlülüğünü yerine getirip getirmediğine bakılmalıdır. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi ölüm veya yaralanma ile sonuçlanmış ise, cezai sorumluluk oluşmaktadır. “Uzmanlık gerektiren önerilerde/bildirimlerde bulunma yükümlülüğü” hem mevzuatta yer almış, hem de cezai sorumluluk açısından önemi yargıtayca verilen kararlarla da vurgulanmıştır. Örneğin, Onaylı defterle ilgili verilen karar.